Yıllar önce Cenevre’de bir uluslararası arabuluculuk konferansına katılmıştım. Orada tartışılan konulardan biri, Avusturya’da uygulandığı şekliyle arabuluculuk sürecine tarafların her ikisinin aynı anda gelmesinin mi, yoksa genel olarak İngiltere’de uygulandığı şekliyle taraflarla önce ayrı ayrı görüşmelerin yapılması mı gerektiği idi.

Katılımcılar arasında sıkı bir tartışma başlayınca ben söz almak istedim ve bir örnek verdim. Yürüttüğüm bir arabuluculuk sürecinde kardeş olan taraflar, aynı koridorda ofisleri olmasına rağmen, birbirleriyle konuşamayacak  kadar çatışma halindeydi ve ben arabuluculuğun ilk gününü, her ne kadar Avusturya eğitimli olsam da, taraflarla ayrı ayrı görüşmeler yaparak geçirdim. O arabuluculuk sürecinde tarafların bir araya gelmesi üçüncü güne dek sürdü. Bazı başka uyuşmazlıklarda ise, taraflar ne denli duygusal baskı altında olursa olsunlar, örneğin eşler gibi, bir araya gelebilmişlerdi. Konuşmamı şöyle tamamlamıştım:

O halde belki de sorgulanması gereken bir yöntem veya hangi yöntemin daha iyi olduğu değil de, o anki uyuşmazlığa en uygun yöntemin ne olduğu olabilir?

Öğle arasında iki Avusturyalı arabulucu bana yaklaşarak, ve neredeyse kızgın bir ifade ile, Avusturya’da eğitim alıp böyle tuhaf bir düşünceye nasıl ulaştığımı sormuşlardı.

Bu toplantıdan sonra, 2009’da ilk arabuluculuk eğitimci eğitimini düzenlerken, programa dahil ettiğimiz çok değerli Prof.Dr.Marco Turk hoca sunusunda bu noktaya değinmiş ve kendi yorumunu şöyle ifade etmişti:

ADR açılımı “alternatif uyuşmazlık çözümü- alternative dispute resolution” olarak geçer, ben ise bunu “appropriate dispute resolution” yani o uyuşmazlığa en uygun çözüm yöntemi olarak değiştirmek isterim.

O zaman kendimi çok mutlu hissetmiş ve benim gibi düşünenler olduğuna da, oldukça sevinmiştim. Çünkü bir Türk olarak, dünyanın sayılı uzmanlarından biriyle benzer düşünmek gurur verici bir farkındalıktı ve bana da, kendimi ifade etmem konusunda daha özgür olma gücü verdi.

Derken 2012’de arabuluculuk kanunlaştı ve alternatif kelimesi daima mahkemeye alternatif olarak tercüme edildi ve dilimize böylece yerleşti. Bu sebeple en büyük tepkiler, avukatlardan geldi: Öyle ya, arabuluculuk mahkemeye alternatif ise, avukatlar işlerini kaybedeceklerdi. Oysa gerçekte böyle bir durum söz konusu bile olamaz. Dahası her avukat arabuluculuğu bilmek veya arabulucu olmak zorunda değildir; ancak her iyi avukat mesleğin zorunluluğu olarak, müzakereyi iyi bilmelidir! Bu dediklerime yürekten inanıyorum çünkü gerçekten de, müzakereyi bilen iyi bir avukata herkesin ihtiyacı olabilir; iyi bir arabulucuyu tercih etmek ise, uyuşmazlık elverirse, tarafların seçimidir.

Herhangi eğitim veya toplantıda da, bu konu açıldığında daima şunu ifade ettim:

“Dava konuları farklıdır ve insanların elinden dava hakkını alamazsınız. İyi bir avukat iyi bir avukattır ve ona daima ihtiyaç duyulacaktır; avukat iyi bir müzakereciyse, o ve müvekkili adına, çok daha iyidir. Bazı konularda; özellikle uyuşmazlığa taraf olanların iletişmesinin veya ilişkilerinin yürümesinde veya bitmesinde şifalanmasının, ya da toplumda “kendi sorunuma kendi çözümümü bulmak isterim” sorumluluğunun getirilmesi istendiği durumlarda, ya da hız, gizlilik veya düşük maliyetin önemli olduğu uyuşmazlıklarda arabuluculuk bir ilk adım olarak kullanılabilir. Bu durum mahkemeye alternatif değildir ve olamaz da, çünkü arabuluculuk taraflara yaratıcılık sunan barışçıl bir karşılıklı kazan yöntemidir.”

Nihayet bir kaç gün önce, tıpkı vaktinde Prof.Dr.Marco Turk hocanın bana yalnız olmadığımı hissettirmesine benzer şekilde, sevgili hakim-arabulucu arkadaşım Dr. Srđan Šimac’ın bir yazısını okudum ve okurken “tam da demek istediğim buydu” dedim!

Yazı başlığı şöyle diyordu:

“Arabuluculuk, mahkemelere bir alternatif değildir, başarılı olamamış müzakerelere alternatiftir.”

Sözün özü; arabuluculuğun, alanda deneyimler arttıkça, tıpkı insanın bilinci gibi, kendi içinde sürekli değişen, gelişen ve değişimlere uygun olarak evrilen bir meslek olduğu ortaya çıkmaktadır. Tarafsızlık, tavsiye vermeme, iradilik ve gizlilik gibi etik değerleri değişmeden; yani mesleki yozlaşmaya uğramadan bu gelişmeler süreklilik kazanırsa, o zaman arabuluculuk her döneme uygun nefis bir uyuşmazlık çözüm aracı olur.

Uyuşmazlık çözüm uzmanlarına kalan sorumluluk ise, ister müzakereci, arabulucu, uzlaştırıcı veya ister avukat, hakem veya hakim olsunlar, ilgi duydukları uzmanlık alanında ilerlerken, diğer yöntemlerinde farkında olarak kendilerini geliştirmeleri olabilir.